İnsanoğlu hayata sadece iki korkuyla geliyor: yüksek ses ve yüksekten düşme. Bebekleri gözlemlediyseniz deneyimlemişsinizdir de. Yani tamamen içgüdüsel, ve başka korku da bilmeyiz. Sadece öğrenene kadar!
Baçımıza musubetler geldikçe öğrenmeler oluşur. X=y’ler başlar. Yani tecrübeyle duygu eşleşir. Ve her benzer bir olayla karşılaştığımızda öncesinde o olayla eşleştirdiğimiz duygu neyse onu otomatik olarak yaşarız. Yani, Biz o olay karşısında kızmış/üzülmüş/sevinmiş/neşelenmişsek, benzer olayda da otomatik olarak aynı duyguyu tecrübe ederiz. Sorgulamayız bile neden bu şekilde tepki verdik diye.
Bizler duygularımızı “update” etme gereği duymazsak, doğru da olsa, yanlış da olsa olaylar karşısında tüm yaşamımız boyunca aynı tepkileri verir dururuz. Bilgisayarlar ya da elektronik alatler bunu çok güzel yapıyor. Programlar mutlaka düzenli “update” oluyor ve her update ihtiyaçlara yönelik daha iyi hizmeti ve servisi sunuyor.
Peki biz duygularımızı en son ne zaman “update” ettik? Hadi bu soruyu geçeyim bunun bir gereklilik olduğunun farkında mıyız, biliyor muyuz? Doğru ya da Yanlış olduğunu düşündüğümüz duygular veya tepkiler veya düşünceler gerçekten bu zamanda/bu yaşınızda/bu durumda ne kadar doğru ya da yanlış? Kimden öğrenmiştiniz? Hangi tecrübeyle öğrenmiştiniz? Nasıl öğrenmiştiniz?
Hayat bu kadar hızlı ilerlerken aynı, ya da update edilmemiş yaklaşımlar bizi ne kadar gerçekçi kılabilir?
İnsanı iki şey yolda çıkarır: Haz ve Korku. Ben Korku’yu biraz daha irdelemek istiyorum konumuzla da ilgili:
Ya…. diye başladığımız çoğu şey aslında korku kökenli. Ya yapamazsam, ya yine aynı şey olursa, ya yine üzülürsem….. örnek o kadar çok ki. Oysa hangi çocuk öğrenirken yapamadığı için vazgeçer? Deneme-yanılma öğrenmenin temelidir. Bir şey olmadıysa neden olmadığı elbette önemlidir, ancak burda önemli olan doğru dersi çıkarmak ve bu tecrübenin sizi yolunuzdan alıkoymamasıdır; ne kendinizi ne de başkalarını cezalandırmanızdır.
İstediğiniz birşeyi yapamadıysanız üzülmeyin. Hayatta o kadar çok yapılacak şey var ki. Ne iyi işte, onu yapamadıysanız başka birşeye geçin. Vakit kaybetmemiş olursunuz. İlla gitar çalmak istiyorsunuz ama olmuyorsa spora yönlenin, olmuyorsa tiyatro, olmuyorsa farklı bir hobi. İllaki size uygun bir şey bulacaksınız, yeter ki kapıları kapatıp vazgeçmeyin.
Korkunun panzehiri ise Cesarettir. Deli cesareti değil tabi herşeye atlayan. Ancak hayatın içinde herşeyin olabileceği gerçeğiyle kendinize yatırım yapabilmekt ve harekete geçmektir cesaret.
İş hayatında stratejik kararlar alırken aklınızı kullanın. Zira işyerleri duygusal yerler değildir. Donanım gerekir, bilgi ve tecrübe ve zorluklarla başa çıkacak donanımızın donanımda olmanız beklenir. Ve iş hayatı başarılı olmak için vardir.
Özel hayat ise başkadır. Stratejik olmak sizi sadece bencil yapar. Bırakın duygularınız sizi yönlendirsin, korkularınız değil. Kalbinizin sesine kulak verin, önemseyin; zira aklınız sizi her daim negatife çekecektir ve ya…’lar çoğalacaktır. Sevdiklerinize her zamankinden daha sıkı sarılın. Zira özel hayat başarılı olmak için değil mutlu olmak içindir.
Hem ne olacak ki; hayatta herşeyin bir çaresi var. Yeter ki size bir şey olmasın. Biraz cesaret ve inançların “update”i. İşte ihtiyacımız olanlar bunlar. Ucunda ölüm yok ya. Varın siz mutlu olun, hepimiz mutlu olalım…